Sevgili Erol,

Ertelemeseymişim keşke. Ama nereden bilebilirdim ki? Zaten görüşeceğimize ilişkin bendeki kesin kanaatin esasen bir zehap olduğunu fark edememişim meğer. Hep görüşüyorduk neticede. Son on günlük zaman diliminde tam iki kez görüşelim demiştik oysa. Rutin koşuşturmacalar arasında, onun bir veda buluşması olabileceğini kestiremedim. Kim bilir, belki de ayrılmamızı, vedalaşmamızı uygun görmedi Rabbimiz.

Temmuz’dan bu yana düne dönüşen her günde olduğu gibi bugün de hep aklıma düşüyorsun. Elbette, er geç göçülecek o diyara. Beşeriz sonuçta. Yine de yürekten neşe kaynağının sökülüp alınması fena koyuyor insana. Etrafa umut ve neşe saçan o mütebessim çehren, gözlerimin önüne geliyor her daim. O tok sesinin tınısı hep kulaklarımda. Seni çok özlüyorum Erol.

Hangi yıl tam olarak nerede karşılaştığımızın kaydı yok hafızamda. ‘Kâlû belâ’dan olmalı tanışlığımız. Hem Ak Parti Genel Başkanlığı’na, hem Başbakanlığı’na hem Cumhurbaşkanlığı’na tanıklık edeceğimiz Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında yollarımız kesişince, bir baktım, Bezm-i Elest’ten sonra tekrar tanışmaya dahi gerek duymadan olağan bir şekilde beraberce yürümeye başlamışız yan yana.

Arkadaşlarla mı buluştuk? Seçim kampanyası mı var? Strateji mi konuşuluyor? Sorunlar mı tartışılıyor? Çözüm yolları mı aranıyor? Geleceğe dair kaygılar mı söz konusu? Beyin fırtınası mı yapılıyor? Birilerinin arasında kırgınlıklar mı oluşuyor? Gidişatta müphemlikler mi ağır basıyor? Milletin bizden beklentileri mi sıralanıyor? Birisine haksızlık mı yapılmış? Birisinin elinden tutmak mı lazım? Arkadaşlarla nerede olsak, neyi konuşsak, neyi tartışsak, hiç beklenmedik bir anda çıkıp geliveriyorsun yine. Ne hikmetse Sensiz olmuyor.

En yaman krizler sırasında dahi bunaltıcı atmosfere o muzip mukallitliğinle ferahlık katan esprilerini hatırlamak bile diriltici iksir oluyor yorgun ruhlarımıza. Bizi güldüren ve coşturan, bize moral aşılayan halen sensin Erol.

Nasıl bıraktıysan o şekilde bir hengame içinde yuvarlanıp gidiyor bu dünya. Beraberinde götürdüğün Abdullah Tayyip’le oralarda kim bilir neler diyorsunuz buralar ve bizler hakkında?

Sen, oğlun, diğer şehitlerimiz ve gazi milletimiz sayesinde darbe girişimi başarısız oldu. Başta demokrasimiz olmak üzere size o kadar çok borçluyuz ki! Senin ve Oğlunun cenaze töreninde yalnızca sizin acınızla değil, size böylesine büyük ve asla ödenmeyecek bir borcumuzun olduğunu bilmenin vicdani yüküyle de ağladık. En çok da oğluna isimlerini verdiğin Cumhurbaşkanlarımız Recep Tayyip Erdoğan ve Abdulah Gül ağladı.

Her ikisini de yalnızca kişilikleri nedeniyle değil, davamıza adanmışlıkları nedeniyle de sevdiğini ve bu nedenle oğluna onların isimlerini koyduğunu biliyorum. Seni çok özel kılan, yeri doldurulamayacak kıymette kılan özelliklerinden biri de bu Erol; kendini davamıza ve dava arkadaşlarına böylesine adayabilmen. Keşke herkes Senin gibi olabilse.

Sevgili Dostum,

Senin aramızdan ayrıldığın Temmuz’dan bu yana Türkiye’de epey değişiklikler oldu. Anayasa’nın yeniden yazılması mümkün olmasa da bazı maddeleri değişti. Referandum için gerekli olan sandalye sayısını MHP’nin desteğiyle yakaladık. Milletimizin 16 Nisan 2017’deki referandumda yüzde 51,41 oranında ‘Evet’ demesi sayesinde de değişikliğin kabulünü sağladık. Hani, ‘Türk tipi’ deniliyordu ya, işte o oldu. Artık Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçtik.

Cumhurbaşkanımız Tayyip Bey, Ak Parti’ye üye oldu. Ardından da Olağanüstü Kongre neticesinde yeniden Ak Parti Genel Başkanı oldu. Ben sana bu satırları yazarken, Tayyip Bey’in dokunuşlarıyla partinin daha da canlanacağının, muhtemel kabine revizyonunun konuşulduğu bir dönemdeyiz.

Gittin ama yerin dolmadı canım kardeşim. Sohbetlerimizde, yürüyüşlerimizde, hep hayırla yad ediyoruz seni. “Durmak yol, yola devam!” sloganını senin nasıl tonladığını her anımsayışımızda, ötelerden gelen bir ferahlık rüzgarı esiyor yüreğimizde. “Rahmetli de burda olsaydı” diyerek hala seni sayıklıyoruz Erol.

Dost meclislerindeki sohbetlerde, Beyoğlu ve Nişantaşı caddelerindeki aheste yürüyüşlerde, en ağır meseleleri bile mizaha dönüştürebildiğimiz teknelerde, tüm bunları yine seninle konuşabilseydik keşke.

Cesur olduğunu biliyorum. Ama millete ve devlete kasteden darbecilerin kirli emeller uğruna gözlerini kararttıkları bir anda, hainlere dur demek için Oğlunla birlikte ölüme koşacak denli cesur olduğundan bihaberdim doğrusu.

Şimdi bizim de her zamankinden cesur ve çalışkan olmamız gerekiyor. Bu aziz millet bize, bizim ona daha iyi hizmet etmek için ihtiyaç duyduğumuz her şeyi verdi. Bu güveni hak ettiğimizi göstermenin tek yolu, kendimizle yarışıp, çıtayı çok daha yukarı koymak.

Cumhurbaşkanımızın dediği gibi ülkemizin bütünlüğüne ve milletimizin birliğine husumet göstermeyen herkesi kökenine, meşrebine, inancına, kılığına ve diğer tüm farklılıklarına bakmaksızın kucaklamak zorundayız.

Milletimizin bize duyduğu güvenin karşılığını, milletimizin her daim yaşamaktan mutlu ve huzurlu olacağı bir ülke yaratarak, milletimizin özgüvenini perçinleyerek ödemek zorundayız.

Sevgili Kardeşim,

Bütün bu yapılması gerekenleri düşündükçe, üstelik en kısa sürede yapmamız gerektiğini de düşününce, sana olan ihtiyacımız, tıpkı yokluğunun kalbimizde yarattığı o hüzün gibi büyüyor.

Ama elbette Allah’ın izniyle başaracağız. Çünkü biz, bu milletin bize, tıpkı senin dostlarına baktığın gibi bakmaya devam etmesini istiyoruz; neşeyle, umutla, gururla ve o içten gülüşle…

Mekanın cennet, ruhun şad olsun Erol.

Mücahit Arslan