Aziz milletim,

Kıymetli kardeşlerim,

Hepinizi sevgi ve hürmetle selamlıyorum.

Türkiye bir ateş çemberinin ortasında bulunuyor.

Mensubu olduğumuz Ortadoğu yıllarca istikrarsızlığın, kavgaların, çatışmaların, zulümlerin adresi oldu.

Dünyadaki en eski ticaret yollarının kesişme noktası Akdeniz, zaten öteden beri egemen güçlerin hep ilgi odağında.

İki dünya savaşının merkezindeki Avrupa, zaten mütehakkim edayla sürekli yeni hammadde kaynakları, yeni pazarlar arayışında.

Asya ve kuzeyimiz de, yine Rusya’nın Sovyetler hinterlandı nedeniyle, devamlı istim üzerinde.

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle beraber Ortadoğu ve kuzey Afrika’da yönetimler değişti.

Etnik, siyasi, dini çatışmalar 20 yıldan fazladır sürüyor.

Asya’da da benzer tabloyla karşı karşıyayız.

Kazakistan’daki hadiseler, Karabağ meselesi, Türkiye’nin Ermenistan’la olan yakınlaşması da, bölgenin bir arayış içinde olduğunu gösteriyor.

Rusya ile Batı bloğunun, Ukrayna üzerinden restleşmesi, istikrarsızlığı artırıyor.

Bu da ister istemez Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor.

İşte Cumhurbaşkanımız, Ukrayna’ya yakın zamanda bir ziyaret gerçekleştirecek.

Öyle bir dönemdeyiz ki, bazı bölgelerde anlaşmazlık yaşadığımız bazı ülkelerle, bazı yerlerde ise ittifak içinde olabiliyoruz.

Ukrayna konusunda Rusya ile fikri mutabakatımız yok.

Osmanlı’nın bıraktığı mirasta dört kıtada hâmilik yaptığımız, ittifak gerçekleştirdiğimiz uluslar bulunuyor.

Azerbaycan Karabağ meselesinde bizden yardım istedi, biz de onların yanında olduk.

İşte Libya benzer şekilde bize müracaatta bulundu.

Suriye’den, Irak’tan, Afganistan’dan mülteciler, kendilerini bizim topraklarımıza atarak güvende kalmanın çabası içindeler.

Allah korusun Bosna Hersek’te ırkçı partiler yüzünden istikrar her an bozulabilir.

Boşnak kardeşlerimizin endişesi ve güvenlik kaygısını, biz de iliklerimize kadar hissediyoruz.

Bu ortamda Türkiye, güçlü bir lidere sahip olduğu için ne kadar şükretse azdır.

Cumhurbaşkanımız Rusya’dan Azerbaycan’a, Arnavutluk’tan Sırbistan’a kadar, bölge liderleriyle sürekli görüşüyor, karşılıklı ziyaretler gerçekleşiyor.

Türkiye gibi bir ülkenin Cumhurbaşkanı olmak, sınırlarınız dışındaki kardeşlik bağlarını da korumayı, onların yardım çağrılarına karşılık vermeyi gerektiriyor.

Açıkçası böyle bir dönemde, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’dan başka bu talepleri karşılayabilecek biri yok.

Türkiye’nin hakkını ve hukukunu, uluslararası platformlarda en iyi biçimde savunabilecek başka bir lider yok.

Tablo tüm çıplaklığıyla ortada.

Bizdeki muhalefet liderlerinin, karşı ittifakın cumhurbaşkanı adayı olarak dillendirilen isimlerin hiçbirinde, bu ağır misyonu yerine getirebilecek bir kapasite yok.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığımızın liderliğindeki ülkemiz, köklü bir tarihin yükünü omuzlanmış durumda.

Bizler, çok geniş bir coğrafyanın sorumluluğunu taşıyoruz.

Biz, mazlumların, mahrumların, mağdurların vicdanının sesi olmak durumundayız.

Kaçmaya kalkışsanız bile, kendi geçmişinizden, mâzinizden uzaklaşamazsınız.

Tek Parti zihniyetinin yaptığı gibi içinize kapanmaya bile yeltenseniz, o kaderden, jeopolitik misyonunuzdan kaçamazsınız.

O yüzden AK Parti, Tayyip Erdoğan bu ülke için, bu medeniyet havzamız için hakikaten büyük bir şans olmuştur.

Milletimiz bunun bilincinde.

İnsanımız, devlet idare etmenin, hiç de kolay olmadığının sonuna kadar farkında.

Milletimiz, muhalefette böyle bir beceri ve vizyon olmadığı çok iyi biliyor.

Muhalefet içinde bu sorumluluğu yüklenecek bir siyasi hareketin bulunmadığını da çok iyi biliyor.

Küresel enflasyonun yol açtığı krizin ülkemizdeki etkisini bertaraf etmeyi de, ancak bizim başarabileceğimizi gayet iyi biliyor.

Allah’ın izniyle, milletimizin bu beklentisini boşa çıkarmayacağız.

Sıkıntıları geride bırakıp, Türkiye’yi büyük ülkeler hanesine kaydedeceğiz.

Şunu açıkça belirtmek istiyorum.

Salgının yol açtığı buhran, görünenin çok daha ötesinde, çok daha derinlerde.

Salgının zararları, artçı sarsıntıları ilerleyen aylarda, gelecek yıllarda daha çok kendini gösterecek.

Daha güçlü bir siyasi iradeye, daha deneyimli bir kadroya, her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olacak.

Bu sağduyuyu, basireti milletimizin göstereceğine eminim.

Sevgili kardeşlerim,

Öyle bir muhalefetimiz var ki düşünün, küresel salgını ve küresel ekonomik krizi bile zerre kadar umursamıyor.

Bu musibet, bu küresel kriz, tabii ki bizim ülkemizi de etkiliyor.

Ama bu sıkıntı, bizim muhalefetin umurlarında bile değil…

Nitekim bu hususta, hiçbir planları, programları, projeleri hatta kaygıları bile yok.

Bunlar güzel günlerin siyasetçisi…

Bunlar iyi günlerin politikacısı…

Bunların tek bir hayali var: Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim kaybetmesi.

Milletimizden oy istemelerinin yegane sebebi de bu.

Millete ve ülkeye hizmet gibi bir dertleri asla yok.

Bizim muhalefetin, hakikaten utanması da yok.

Buradan, bizim muhalefete de seslenmek istiyorum:

Siz, 19 yılda bir kere olsun, milletin yanında yer almadınız.

Bir kere bile, esaslı bir projeye imza atmadınız.

Cumhurbaşkanımızın, hükümetimizin aciz kalacağını zannettiniz.

Ama yanıldınız.

Bu nedenledir ki, Cumhurbaşkanımız önce asgari ücretlilere, akabinde maaşlılara, yüklü bir artış açıklayınca, adeta dondunuz kaldınız.

Cumhurbaşkanımız dövizin ateşini alan paketi açıklayınca, ağzınız bir karış açık vaziyette, kurun düşüşünü izlediniz.

Aslında kendi düşüşünüzü, irtifa kaybınızı izlediniz.

Zannediyordunuz ki hükümetimizin eli ayağı birbirine dolaşacak.

Hükümetin, hata üstüne hata yapacağını, ülkenin karışacağını zannettiniz.

Erken seçim olacağını, iktidarın kendiliğinden size geçeceğini zannettiniz.

Ama her zaman olduğu gibi, boş hayalleriniz yine kursağınızda kaldı.

Siz hiçbir emek harcamadan kazanmak, üstelik hep kazanmak gibi, hep kuru hayaller peşindesiniz.

Zora gelmeden, düşünmeden, rasyonel bir model ortaya koymadan, çalışmadan, terlemeden, sürekli kazanma derdindesiniz.

Alışmışsınız, birkaç belediyeyi kazanıp oradan nemalanmaya…

Sevgili kardeşlerim,

Bizim muhalefetin, kötü alışkanlıklarından kurtulması neredeyse imkânsız.

Bunlar, eski alışkanlıklarının etkisiyle, iktidarın, vesayetçiler tarafından altın tepsiyle kendilerine hediye edileceğini sanıyorlar.

O nedenle de, hala vâsilerden medet ummaya devam ediyorlar.

Buna hep birlikte şahit olduk.

Avrupa’dan, ABD’den, farklı terör odaklarından, hasılı kimi buldularsa, onlardan yardım dilendiler.

Baktılar ki, eski Türkiye yok, öyle basit bir krizle yıkılan iktidar partisi yok…

Hemen, fabrika ayarlarına geri döndüler.

Ortak aday bulma çabaları, çok geçmeden kendi aralarında adeta bir kavgaya dönüştü.

Böyle bir muhalefetten milletimize ve ülkemize zerre kadar fayda gelmez.

Bunlardan bize hayır gelmeyeceği gibi, bölgemize, tarihi coğrafyamıza da hiçbir hayır çıkmaz.

Bunların gerçekçi vaatleri ve hikayeleri olmadığı gibi, esasen milleti temsil kabiliyetleri de yok.

Bunlar, tuzu kurular ittifakı.

Bunlarınki, konfor ittifakı.

Bunlar Türkiye davasına aşkla, sevdayla bağlanmadıkları için, olursa olur havasındalar.

İşte Ankara’nın, İstanbul’un halini görüyorsunuz.

Koskoca metropoller, içler acısı vaziyette.

Siz dünya kenti İstanbul’u, ülkemizin başkenti Ankara’yı alıp adeta taşraya çevirdiniz.

Sıradan bir Anadolu kasabası hüviyetine döndü bu köklü şehirler.

Çünkü bunların ufukları yok.

Bunların birikimleri yok.

Çünkü angajmanları fazla.

Kendilerini koltuğa oturtanların taleplerini yerine getirmekten, millet için çalışmaya fırsat bulamıyorlar.

Bunlar hasbelkader iktidara gelecek olsalar, milletçe mahvoluruz.

Duble yollarıyla, metropolleriyle, dev eserleriyle Avrupa’yla yarışan bu ülke, bir anda 70’lerdeki perişanlığa geri döner.

Bunların tek motivasyon kaynağı, siyasi vaadi, beklentisi, Tayyip Erdoğan’ın gitmesi üzerine…

Türkiye’nin göreceği zarar, bunların umurunda bile değil.

Bunlar bu kabiliyetsizlikle, eğitimden sağlığa varana dek her alanda ortaya konulan dev eserlere sahip çıkmayı, hizmetleri sürdürmeyi bile beceremezler.

Bakın şu an Türkiye, dünyanın en güvenli ülkelerinden biri.

Terör neredeyse bitti.

Bunlar gelse korkum o ki, Türkiye’miz, 80’li, 90’lı yıllara geri döner.

Faili meçhuller, suikastler, toplu kıyımlar, etnik-mezhep gruplarına saldırılar, korkarım yeniden hortlar.

Azgınlaşan terör, gözaltında kayıplar, geçmişte kaldığı yerden, yine son hız yoluna devam eder.

Bu ülkenin bir dönemki mağdurları, başörtüsüyle üniversiteye giremeyenleri, yeniden aynı zulmü yaşamaya başlar.

Türkiye kazanımlarının tümünü kaybeder.

Yetmez… Bosna’dan Libya’ya, Karabağ’a kadar, gözlerini bize dikenler yanlarında güçlü Türkiye’yi bulamaz hale gelirler.

Böyle bir tabloda, Allah korusun, geleceğimizi kaybederiz.

Gençlerimizin umudunun, beklentilerinin resmen kararmasına şahit oluruz.

Böyle bir şeye rıza göstermemiz, tabii ki mümkün değildir.

Biz bu necip milleti, bu ufuksuz muhalefete bırakmayız.

Biz bu ülkenin güzel, cefakar, vefakar insanlarını, bu aç kurtlar ittifakına yâr etmeyiz.

Sevgili kardeşlerim,

“Hiçbir başarı cezasız bırakılmaz” diye bir söz var…

Cumhuriyet Mitingleri’nden 27 Nisan e-bildirisine, terör saldırılarından Gezi, Fetö, 15 Temmuz’a varana dek, tüm badireleri başarıyla atlatmamızdan, elbette rahatsız olanlar da var.

Milletimizin iradesine sahip çıkarak vesayeti durdurduğumuz, demokrasiyi yerleştirdiğimiz için, birileri bize fatura kesmeye çalışıyor.

Krizlere dirençli, yapısal reformlarıyla kaya gibi sağlam bir iktisadi yapı kurmanın ceremesini çekiyoruz.

Kurumlarımızı, Parlamentomuzu, demokrasimizi geliştirip güçlendirmemizin hesabını ödetmeye çalışıyorlar.

Türkiye’deki her fırsattan, her imkândan, birinci sınıf hizmetten tüm vatandaşlarımızın yararlanmasını sağladığımız için bizi cezalandırmak istiyorlar.

Etnik, mezhep, kültür, bölge farklılıklarını tanıyıp milletimizi birbiriyle kaynaştırdığımız için bize kızanlar var.

Devlet ile millet arasındaki kucaklaşmayı sağladık diye bize kin besleyenler var.

Akdeniz’de, Ortadoğu’da, tüm bölgemizde haklarımıza sahip çıktık diye bize fatura kesmeye kalkışıyorlar.

Dünya 5’ten büyüktür dememize bozuluyorlar.

Mazlumları ezmek isteyenlerin karşısına dikilmemize sinir oluyorlar.

Gerektiğinde One Minute deyip, haksızlığa karşı çıktığımız için bizden nefret ediyorlar.

Milletin bize teveccühe devam etmesi, girdiğimiz her seçimde iktidarı bize teslim etmesi, kimilerinde kuyruk acısına neden oluyor.

Rakiplerimiz, eğitimi parasız yapmamızın, 1. sınıf sağlık hizmetini tüm vatandaşlarımıza sağlamamızın şaşkınlığını yaşıyorlar.

Şaşkınlıktan kurtulamasalar da, bize başarılarımızın bedelini ödetmek istiyorlar.

Ekonomik büyüklüğe göre kıyaslanacak olursa, dünyada şu an en fazla sosyal politika uygulayan ülke Türkiye’dir.

Bu müthiş başarıyı, cezasız bırakmak istemeyenler var.

90’larda çokça duyduğumuz bir cümle vardı.

Her olayda, “Nerede bu devlet?” derdi insanlar…

Bu tür bir soruyu, hamd olsun, 19 yıldır bir kere duymadık.

Çünkü insanımız, başına bir şey gelir gelmez, devletin hemen yanında olduğunu yaşayarak görmüş bulunuyor.

Kar, heyelan yolları kapatıp ambulans köylere gidemediğinde, Rize’deki, Hakkari’deki hastaya ambulans helikopter kaldıracak kadar, insanına değer veren bir siyasi hareketiz biz.

İşte Çarşamba günü kar nedeniyle Adana-Gaziantep yolunda mahsur kalan ambulanstaki 25 günlük bebeğin nasıl kurtarıldığını hep birlikte gördük.

Artık hemen imdada yetişen; hastayı helikopterle hemen hastaneye götürebilen güçlü bir devlet inşa ettik.

Çok cepheli savaşta dimdik ayakta kaldık.

Bir yanda terör bir yandan vesayet güçleri, diğer yanda küresel ekonomi ve salgın olsa da, asla yılmıyoruz.

Tüm süreçleri başarıyla atlatıyoruz.

Bu, milletimizin başarısı…

Bu, Cumhurbaşkanımızın dik duruşunun neticesi…

Bu, çok güçlü bir Meclis’e sahip olmamızın sonucu…

Adeta orkestra şefi gibi bu ülkenin her kesimini temsil eden, farklı sesleri siyasi hayata taşıyan Meclisimiz, ülkemizin temel direklerinden biri.

Biz, temsiliyeti, konuşmayı, diyalogu, hiçbir ayrım gözetmeden tüm toplumsal kesimlerin dertlerini ciddiye alan bir hareketiz.

Biz bu milletin kendisiyiz.

2023’te, Cumhuriyetimizin 100. yılında da, seçimleri kazanıp iktidarımızı sürdürerek, büyük ve güçlü Türkiye’nin yükselişini hep beraber gerçekleştireceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygı ve selamlarımı iletiyorum.

Kalın sağlıcakla.