Dünyadaki krizin bizi de etkilediği bir Ramazan yaşıyoruz. Petrol ve doğal gaz üreten ülkelerin yaptıkları zamlar bize de yansıyor. Ama bu kriz de tıpkı diğerleri gibi elbette son bulacak. 20 yıllık tecrübe ışığında aldığımız tedbirlerle bu krizi de savuşturacağız. Salgının olumsuz etkileri kalktıkça, enerji ve akaryakıt fiyatları dengeye bindikçe hayat pahalılığı da sona erecektir.

Salgının sağlığa etkileri azalsa da küresel siyasete, ekonomiye, enerji ihtiyacına tesirleri devam ediyor. İlk zamanlarda üretimde, temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasında olumsuz durumlar oluşturmuştu. Şimdi ise tüm ülkeler salgının yıkıcı sonuçlarını yaşıyor.

Küresel ekonomi ve siyaset, sebepleriyle sonuçlarıyla her tür olumsuz durumu krizle neticelendirebiliyor. Otomobil başta olmak üzere pek çok elektronik ürünün en önemli öğesi olan çipin tedarikindeki sıkıntı, yüzlerce sektörü ilgilendiren ciddi sorunlara yol açtı.

Enerji açığı geçtiğimiz iki yılda arttığı için şu an en büyük kriz, enerji ihtiyacı ve ona bağlı enflasyon konusunda yaşanıyor. Bu süreçte Rusya ve Ukrayna arasında patlak veren savaş, söz konusu sorunların daha da katlanmasına neden oldu.

Rusya ve Ukrayna ile olan ithalat ve ihracatımızı, ayrıca bu ülkelerden ülkemize yönelik turizmi göz önüne alırsak, Türkiye’nin bu savaştan epey bir yara aldığını da söyleyebiliriz.

Ülkemizin bazı hububat ürünlerini Ukrayna ve Rusya’dan ithal ettiği biliniyor. Fakat bu, birilerinin menfi propagandaya dönüştürdüğü gibi bizim tarımda dışa bağımlı olduğumuz anlamına gelmez. Türkiye, tarımsal manada kendi kendine yeten az sayıdaki ülkeden biridir.

Hatta Rusya’dan Avrupa ve Ortadoğu’ya çok miktarda meyve ve sebze ihracatı gerçekleştiriyoruz. Türkiye gibi hemen her ürünün yetişebildiği bir ülke tarımsal ithalatı sanayi ihracatı için gerçekleştirir.

Dışarıdan aldığımız buğdayı bisküvi, makarna haline getirip dünyanın dört bir tarafına ihraç ediyoruz. Muhalefet bu gerçeği görmezden gelerek, kuru sıkı yalanlarla milletimizi kandırmaya çalışıyor.

Savaş tarım ürünlerinde de önümüze acı faturalar çıkartıyor. Türkiye, dış dünyayla güçlü ticari ilişkileri olan bir ülkedir. Tüm dünyayı etkileyen salgın, savaş ve küresel enflasyonun elbette bizde de yansımalarının olması doğaldır.

Elimizde olmayan alanlarda, petrol, doğalgaz gibi enerji kaynaklı yüksek fiyatlar, maalesef bizde de enflasyonu tetikliyor. Yaşanan soruna tabii ki bahane üretmiyoruz. Ama sorunun kökeninde ne olduğunu görmek gerekiyor.

Dünyadaki gelişmeler ışığında en doğru önlemleri almak için azami gayret gösterirken, muhalefet yapma adına gerçekleri çarpıtmanın da doğru olmadığını söylüyoruz.

Sorunları değerlendirirken, dünyadaki gerçekleri de, ülkemize etkilerini de göz önüne almak zorundayız. Nitekim, dünya konjonktürüyle bizdeki kurların yükselişi eş zamanlı geliştiği için hayat pahalılığı sorunu karşımıza çıkıyor.

Aldığımız tedbirlerle enflasyonu dizginleyeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Zaman içinde kurlar da, enflasyon da rayına girecek, insanımıza yansıyan hayat pahalılığı ortadan kalkacak. Bizim getirdiğimiz o yüksek standartlara, milletimizi tekrar kavuşturacağız.

Salgın bilhassa ekonomilerde acı faturalar çıkarıyor. Ülkemizin kuzeyinde iki ülke savaşıyor. Enerji krizi güçleniyor. Dünyada siyasi istikrarsızlık artıyor.  Bizim muhalefet ise sabah akşam kendi aralarında aday kavgasıyla meşgul.

Bunların millet diye, memleket diye bir aşkları, sevdaları olmadı. Oturdukları koltukların keyfini çıkarmaktan başka bir dertleri de olmadı. Bu ülke için kıllarını kıpırdatmadıkları için hiçbir ciddi proje ve çözüm de üretemediler.

Ortada bir enflasyon gerçeği var. Biz bunun büyük oranda salgın-savaş ortamından kaynaklandığına dikkati çekerek gerekli tedbirleri alıyoruz. Onlar ise, Gezi olayları, FETÖ darbe girişimleri, terör hadiseleri karşısında yaptıkları gibi yine sadece Tayyip Erdoğan karşıtlığı yapıyorlar.

Ama Ankara’da, İstanbul’daki belediye başkanları ulaşımdan suya kadar rekor zamları yapmaktan da geri kalmıyor. İstanbul’da ulaşıma yapılan yüzde 40 zam, onlara oy verenleri bile isyan ettirdi.

Dünyada da ülkemizde de farklı faktörlerle elbette krizlerin yaşandığı dönemler olabilir. Önemli olan sadece varlık anında değil kriz zamanında da durumu iyi yönetmeyi başarmaktır. 20 yıllık iktidarımızda biz üç ekonomik kriz yaşadık.

2001 krizinin yıkıcı enkazı üzerine iktidara gelmemizin ardından, neredeyse ülkeleri bile iflasın eşiğine getiren 2008 kriziyle karşılaştık. Şimdi de 2018’de başlayan ve salgın, savaş yüzünden hala süren, daha da devam edecek gibi görünen bir küresel kriz yaşıyoruz.

Etkimizin olmadığı 2001 krizinin etkilerini nasıl yok ettiğimizi, milletimizi Cumhuriyet tarihinin en yüksek refah seviyesine getirdiğimizi aldığımız oylar ispatlıyor. 2008 krizi aldığımız önlemler sayesinde bizi teğet geçti.

Dünyanın daha büyük bir krize sürüklendiği bu zor dönemi de en az hasarla atlatacağız. Bankalarımız, finans sektörümüz dahil sistemimiz tıkır tıkır işliyor. Tecrübemiz, doğru öngörülerimiz, isabetli tedbirlerimiz sayesinde, bu küresel krizin ülkemizde yıkıcı etki göstermesine izin vermedik, vermeyeceğiz.